Tarihi değiştiren sahne! Uzay Yolu dizisindeki o öpücük 54 yıl sonra yeniden gündemde…

1968 yazının son günleriydi… O zamanlar Hollywood’un en büyük yapım şirketlerinden biri olan Desilu’nun sesli çekim stüdyosunda bir telaş yaşanıyordu. Stüdyoda dünya televizyon tarihinin en sevilen, en kült, en unutulmaz dizilerinden biri olan Uzay Yolu çekiliyordu. (Tabii dizi o yıllarda henüz şu anki efsanevi statüsüne ulaşmış değildi.) Aslında saatler 18’i geçmiş setin paydos saati gelmişti ama henüz gün bitmemişti.

Dizinin yayınlandığı NBC kanalının yöneticilerinden ikisi o dakikalarda Yıldız Gemisi Atılgan’ın köprüsüne “ışınlandı”.

Yöneticiler stüdyoya o sırada çekilmekte olan “Platon’un Üvey Çocukları” isimli bölümün yönetmeni David Alexander’ın daveti üzerine gitmişti. Alexander’ın önemli bir karar vermesi gerekiyordu ancak bu kararın kendi yetkisini aştığını düşündüğünden kanal yöneticilerine danışmaya karar vermişti.

Soru şuydu: William Shatner’ın canlandırdığı Kaptan Kirk karakterinin Nichelle Nichols’ın hayat verdiği Teğmen Uhura’yı öpmesine izin var mıydı?

Senaryoya bakılırsa söz konusu öpücük, romantik bir sahnenin parçası değildi. Aksine, Atılgan’ın mürettebatını kaçıran bir grup uzaylının tutsaklarına işkence etmek için bulduğu bir yoldu.

Antik Yunan filozofu Platon’a tapan, Yunan tanrılarına öykünen ve o dönemin elbiselerini giyen insan görünümlü bu tuhaf uzaylılar, telekinetik güçlerini kullanarak ölümlü tutsaklarını sırf eğlence olsun şarkı söylemeye, dans etmeye ve öpüşmeye zorluyordu. Karakterler güçlerinin yettiğince direnmeye çalışıyor, ancak bir noktada dudakları birbirine değiyordu.

ABD YÜKSEK MAHKEMESİ’NİN KARARINDAN BİR YIL SONRAYDI

Alexander’ın bu noktada yaşadığı ikilem günümüz okurlarına çok da anlamlı gelmeyebilir. Ancak 1968 yılı için oldukça kritikti. Çünkü Shatner beyaz, Nichols ise siyahiydi. Beyaz bir aktörün, siyahi bir aktrisi öpmesi ise o güne kadar ekranlarda pek sık görülmüş şey değildi. Hatta daha bir yıl öncesine kadar farklı ırklardan gelen insanların evlenmesi bile yasaktı.

ABD Yüksek Mahkemesi’nin 1967 yılında “Loving, Virginia Eyaleti’ne Karşı” davasında aldığı kararın ardından ülke genelinde farklı ırklardan gelen bireylerin evlenmesini yasaklayan kanunlar geçersiz kılınmıştı. Bunun öncesinde siyahilerle beyazların, beyazlarla yerli Amerikalıların, Filipin kökenlilerin ve Asyalıların evlenmesi yasaktı. Bazı eyaletlerde bu yasak beyaz olmayan tüm Amerikalıları kapsayacak kadar genişti.

Kamuoyu araştırmalarına göre yeni evli çiftlerin sadece yüzde 3’ü farklı ırklara mensup kişilerden oluşuyordu. Gallup’ın bir anketine göre, bu tür çiftleri onaylayan Amerikalıların oranı yüzde 20 bile değildi.

Sözün kısası Kirk’in Uhura’yı öpmesi yeni bir devrin başladığını, ekranları başındaki milyonlarca Amerikalıya gösterecekti.

NPR’ın televizyon eleştirmeni Eric Deggans, Associated Press’e yaptığı açıklamada, “Uhura ve Kirk arasındaki öpücük, bu meselelerin çok da büyütülecek şeyler olmadığı bir geleceğin varlığına işaret ediyordu. Karakterlerin kendileri siyahi bir kadının beyaz bir erkeği öpecek olmasında ötürü endişeli değildi. Bu ütopya benzeri gelecekte, sorunu çözmüştük. Meselenin ötesine geçmiştik. Bu halka verilen mükemmel bir mesajdı” diye özetledi öpücüğün önemini.

İKİ AYRI VERSİYON ÇEKİLDİ AMA…

Bunca önemine karşın, bu öpücük az daha hiç ekrana gelmeyecekti.

Çekimler sırasında Shatner, senaryonun gerektirdiği noktada repliğini söyledikten sonra öne doğru eğilip dudaklarını Nichols’ın dudaklarına bastırmıştı. Tam bu anda yönetmen paniğe kapılıp çekimi kesmiş ve Shatner’la birkaç dakika baş başa konuşmak istemişti. (Ve muhtemelen Nichols’ın da fikrini sormayı aklından bile geçirmemişti.)

Telegraph’ın aktardığına göre, Alexander Shatner’a “Ne yaptığını biliyor musun sen?” diye sorduğunda aldığı yanıt netti: “Sahneyi yazıldığı şekilde oynamaya çalışıyorum.”

Bu sözleri duyan Alexander kâğıt gibi bembeyaz olmuş ve kanal yöneticilerini sete çağırmıştı. Yöneticiler ise önce Uzay Yolu dizisinin yaratıcısı olan Gene Roddenberry’i arayarak kendi muhakemesiyle karar vermesini söylemişlerdi. Bunun üzerine Roddenberry de setin yolunu tutmuştu.

Ancak onun konuşmak istediği kişi Shatner değil, Nichols’dı. 1994’te yayımlanan “Beyond Uhura: Star Trek and Other Memories” (Uhura’nın Ötesi: Uzay Yolu ve Diğer Hatıralar) isimli biyografisinde, Nichols, o konuşmayı şöyle anlatıyordu:

“Gene bana ‘Sen ne düşünüyorsun?’ diye sordu. Ben de ‘Senin kararın Gene’ dedim. Bunun üzerine Gene ‘iki şekilde de çekilsin’ dedi. Kanal yöneticileri arkalarını dönüp gittiler. Bill [Shatner], ‘Önce öpüşme sahnesini çekelim’ dedi.”

Roddenberry’nin gözetiminde sahne tam altı kez çekildi. İlk çekimde senaryoda yazıldığı üzere Kirk, Uhura’yı öptü. Ancak kamera Nichols’ın kafasının arkasına öyle bir açıyla yerleştirilmişti ki Uhura’nın saçları Kirk’ün burnundan aşağıyı kapatıyor, dudaklarını gizliyordu.

Ardından Roddenberry Kirk’in uzaylıların aklına yerleştirdiği düşüncelere direndiği bir alternatif sahneyi oynamalarını istedi. Ancak Shatner bir beyazın bir siyahiyle öpüşmesini tabu olmaktan çıkarmak istiyordu. Bu nedenle öpüşmenin olmadığı sahnelerin montajda kullanılamayacak kadar absürt olması için elinden geleni yapıyordu.

Nichols’ın kitabına göre, “Tek alternatif sahneyi tamamen atmaktı ama bütün bir bölümü mahvetmeden bunu yapmak mümkün değildi”. Sonunda Roddenberry ve Alexander pes etti: “Neyse ne artık, öpüşmeyi koyalım gitsin.” Nichols, “Bence dizinin her şekilde birkaç ay sonra yayından kalkacağını düşünüyorlardı. O yüzden de öpüşme sahnesini bölüme koymaya karar verdiler” diye yorumluyordu kitabında o dakikaları.

“HİÇ O KADAR ÇOK HAYRAN MEKTUBU ALMAMIŞTIK”

Yine de NBC yöneticileri özellikle güney eyaletlerdeki seyircilerden gelecek tepkilerden endişeliydi. Nitekim birkaç ay önce bir müzik programında beyaz şarkıcı Petula Clark, siyahi meslektaşı Harry Belafonte’nin koluna dokununca kanala mektup yağmıştı.

22 Kasım 1968 akşamı bölüm yayınlandı. Ancak bu sefer korkulan olmadı. Aksine seyircilerin çoğunluğunun tepkisi olumluydu. Hatta Nichols’ın 2020 yılında Amerikan Televizyon Arşivi’ne verdiği bir röportaja göre, Desilu Yapım Stüdyoları’na (bugünkü adıyla Paramount) Uzay Yolu’nun başka hiçbir bölümünden sonra gelmediği kadar çok hayran mektubu gönderilmişti.

Nichols, “Ne o güne kadar ne de ondan sonra hiç bu kadar çok hayran mektubu almamıştık. Tamamı olumlu duygularla gönderilmişti. Kızların çoğu bana Kaptan Kirk’ü öpmenin nasıl bir his olduğunu soruyordu. Aynı şekilde erkekler de beni öpmenin nasıl bir his olduğunu merak ediyordu. Neredeyse hiç kimse öpüşmemizi bir saygısızlık olarak görmemişti” diye tarif etti hayranların tepkisini.

Bu sahnenin Uzay Yolu dizisinde yaşanmış olması da önemli bir etkendi. Zira 60’larda haberler dışında güncele temas eden çok fazla televizyon programı bulunmuyordu, içerikler genelde insanları hayatın yükünden kurtarmayı amaçlar şekilde tasarlanıyordu. Bir kurgu eserde sosyal meseleleri konu edinmek çok zordu. Uzmanlara göre, Roddenberry ve senaryo ekibi günceli değil geleceği anlattıkları için herhangi başka bir diziye kıyasla çok daha geniş manevra kabiliyetine sahipti. Shatner da Spock’ı canlandıran Leonard Nimoy’u anlatan “Leonard: My Fifty-Year Friendship with a Remarkable Man” (Leonard: Olağanüstü Bir Adamla Elli Yıllık Dostluğum) isimli kitabında, bu noktaya şu satırlarla değiniyordu: “Uzay Yolu’nu 300 yıl sonrada kurgulamak, Roddenberry’nin 1960’ların sosyal meselelerine dolaylı bir biçimde odaklanmasına izin veriyordu.”

BU ÖPÜCÜĞÜN DİĞERLERİNDEN FARKI NEYDİ?

Syracuse Üniversitesi’nde televizyon ve popüler kültür dersleri veren Prof. Dr. Robert Thompson ise öpücüğün etkisini, “Ne beklenen tepkiyi yarattı ne de birçok başka dizide benzer sahneler çekilmesinin kapısını açtı. Dünyanın her yerinden duyulan bir silah sesi Amerikan Devrimi’ni başlatmıştı. Dünyanın her yerinden duyulan bir öpücük de nihayetinde aynı etkiyi yarattı… ama bunun için zaman geçmesi gerekti” sözleriyle yorumladı.

Dr. Thompson, “Sebebi ne olursa olsun Kaptan Kirk’le Teğmen Uhura arasındaki öpücük bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor” dedi. Nichols ise 2010’da verdiği röportajında bu öpücüğün izleyiciler üzerindeki etkisi nedeniyle öne çıktığını belirterek, “İnsanların benimle konuşmak istedikleri ilk şey ilk ırklararası öpücük ve bunun hayatlarını nasıl değiştirdiği. Dünyayı nasıl farklı gördükleri, insanları nasıl farklı gördükleri” diyordu.

Bu öpücüğün günümüz çerçevesinden bakıldığında bazı kusurları da yok değil elbette. Zira sahnede Kirk, Uhura’yı Uhura’nın isteği dışında öpüyordu, yani kadının rızası yoktu. Günümüzde büyük tepki çekebilecek bu durum o zamanlar NBC için bir çıkış yolu olmuştu. Aslına bakılırsa öpüşme sahnesinin Kirk ve Uhura arasında olacağı da kesin değildi. Başlangıçta plan Spock ve Uhura’nın öpüşmesiydi zira iki karakter arasında ilk sezondan bu yana bazı yakınlık emareleri gözleniyordu. Örneğin Spock’ın Vulkan liri çaldığı Uhura’nın da ona sesiyle eşlik ettiği bir bölüm vardı. Bir başka bölümde de Uhura’yı bir öfke anında Spock sakinleştiriyordu.

DİZİDEN AYRILMASINI MARTIN LUTHER KING ENGELLEMİŞ

Aslına bakılırsa Nichols’ın Teğmen Nyota Uhura rolüne seçilmesi bile 1960’lı yıllar için devrim niteliğinde bir olay kabul ediliyor. Zira Teğmen Uhura, Yıldız Gemisi Atılgan’ın emir komuta zincirinde dördüncü sırada yer alıyordu ve o yıllarda beyaz bir kadının böyle üst düzey bir görevde bulunması bile pek mümkün değilken siyahi bir aktrisin bu rolü oynaması çok ilerici bir bakış açısını yansıtıyordu.

Dartmouth Üniversitesi’nde insan hakları ve medya tarihi alanında çalışmaları bulunan Prof. Dr. Matthew Delmont da The Conversation için kaleme aldığı yazıda bu noktaya değindi. Delmont’un aktardığına göre, Roddenberry’nin 1966 yılında Afrika Birleşik Devletleri’nden gelen bir çevirmen ve muhabere subayı olan Teğmen Uhura rolüne Nichols’ı seçmesi başlı başına bir tarihi olaydı. Böylece ilk kez siyahi bir aktris uzun soluklu bir dizinin başrollerinden birini üstlenmiş olacaktı.

Bu karar siyahi okurlara hitap eden gazete ve dergilerde büyük övgülerle karşılanmıştı. Bunun siyahların televizyondaki görünürlüğünü artırması umuluyordu. Ebony dergisinin Ocak 1967’deki kapak yazısında Uhura, “İlk Zenci astronot, günümüz televizyonunun günümüz NASA’sı karşısındaki zaferi” deniyordu.

Ancak Nichols, 1967’de dizinin ilk sezonu sona erdikten sonra Uhura rolünden ayrılmak istemişti. Broadway’de bir müzikalden teklif almıştı ve kariyerine New York’ta şarkıcı olarak başladığından geldiği yere dönmek istiyordu.

Nichols’ı bu fikrinden vazgeçiren kişi ise Martin Luther King Jr. olmuştu. Nichols King’le, Los Angeles’taki bir bağış etkinliğinde karşılaşmış ve ayrılmak istediğini çıtlatmıştı.

King’in kendisine verdiği cevabı yıllar sonra şu sözlerle aktaracaktı: “Ayrılmamalısın. Sen kapanmasına izin verilmemesi gereken bir kapı açtın. Sen televizyonun yüzünü sonsuza dek değiştirdin. İlk defa dünya bizi görülmemiz gerektiği gibi görüyor; eşitler olarak, akıllı insanlar olarak.” Kendisinin ve ailesinin bir Uzay Yolu hayranı olduğunu da belirten King, “Sen benim çocuklarımın kahramanısın” demişti.

NICHOLS BİRÇOK ŞEKİLDE TARİHİ DEĞİŞTİRDİ

Bu tarihi rol ve sahne Nichols’ın 30 Temmuz günü hayatını kaybetmesiyle bir kez daha hatırlandı. Ancak Nichols’ı sadece Uhura rolüyle ya da Shatner’la öpüşmesiyle anmak, birbirinden önemli başarılarla dolu bir hayata haksızlık.

Zira Nichols bu sayede elde ettiği gücüyle ilerleyen zamanda çok önemli bir eşitlik savunucusuna dönüştü. Başta televizyon ve eğlence sektörü olmak üzere birçok alanda kadınların ve azınlıkların önünü açmak için yıllarca çalıştı.

Dizi 1969’da yayından kaldırıldıktan sonra birkaç yapımda ufak roller alan Nichols, 70’lerin başlarında aktivizm ve eğitim alanlarında çalışmaya başladı.

1975 yılında hayata geçirdiği “Women in Motion Inc.” (Hareket Halindeki Kadınlar A.Ş.) ile uzay ve bilimle ilgili eğitim programları geliştirmek adına devletten birçok ihale aldı. 1977’de sivil uzay savunuculuğu örgütü olan Ulusal Uzay Enstitüsü’nün yönetim kuruluna seçildi.

Aynı yıl enstitünün yıllık buluşmasında yaptığı konuşmada NASA’nın uzay operasyonlarında kadınların ve azınlıkların bulunmamasını eleştiren Nichols, “Fildişi kulenizden aşağı inin, çünkü bir sonraki Einstein’ın yüzü siyah olabilir – üstelik o kişi bir kadın olacak” diye konuştu.

Dinleyiciler arasındaki NASA yöneticileri Nichols’ı yeni uzay mekiği programına dahil edilecek astronotları seçen komitenin başkanı olmaya davet etti. Bu teklifi kabul eden Nichols, ülkeyi karış karış dolaşmaya başladı. Okullarda konuşuyor, yasa yapıcılarla görüşüyor, ulusal televizyonda sabah programlarına çıkıp kadınlar ve azınlıklar arasında astronot olmaya yeterli özellikler taşıyan adaylar arıyordu.

1979’da verdiği bir röportajda bu sayede hayattaki amacını bulduğunu söyleyen Nichols, biyografisinde de bu çalışmalarından şöyle bahsediyordu:

“Programın başlamasına 7 ay kala, NASA’ya sadece 1600 başvuru ulaşmıştı. Bunlardan 100’e yakını kadınlar, 35’i de azınlık adaylardı. Haziran 1977’nin sonuna gelindiğinde yani biz görevimize başladıktan sadece dört ay sonra başvuru sayısı 8400’e çıktı. Bunlardan 1649’u kadındı (15 kat artmıştı kadın sayısı). Azınlıklardan gelen başvuruların sayısı ise inanılmaz ama 1000’di.”

Nichols sayesinde NASA’ya adım atanlar arasında uzaya ilk çıkan ABD’li kadın olan Sally Ride ile uzaya ilk çıkan siyahi erkek ve kadın olan Guion Bluford ve Mae Jemison gibi tarihe kazınmış isimler de yer alıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir